Tanıyorum! O çocuk parkından, zinciri kopmuş salıncağın
yalnızlığından geliyor bu ses.
Dayım götürürdü beni o parka. Ne çok severdim. Adana’nın pek
gözde bir semtinin çok rağbet gören çocuk parkı… Ben küçüğüm, dayım gencecik…
Henüz Almanya sevdasına düşmemiş yüreği. O çocuk parkı, en çok da salıncakları
ve dayım… Ne güzeldik, ne temizdik! Ne mutluyduk hepimiz!
Portakal çiçeği kokusunda, bahar dolarken içimize, birlikte
yürürdük parka. Dayımı severdim. Benim için özeldi. O zamanlar pek arkadaşım
yoktu. Dayım vardı ama…
Ortaokul ve liseyi Tarsus’ta yatılı okumuştu… Bütün
çocukluğu evinden uzakta geçmişti. Neler büyütmüştü içinde, neler soldurmuş,
nelere küsmüş, kimlere kırılmış, öfkelenmişti? Sormak hiç aklıma gelmedi.
Sonra aşık oldu. Karasevda gibi bir şey… Gözü başkasını
görmedi. Varsa yoksa o kız… Ama kız
vefasız, ailesi karşıydı bu birlikteliğe. Çok üzüldü dayım, çok acı çekti. Ama
asla, neşeli görünmekten vazgeçmedi.
Yakışıklıydı. Temiz yüzlü, akça pakça, dedem gibi mavi
gözlüydü. Mahalleden kızlar aşıktı ama ille de’ ‘o kız ‘’dedi. İçinden
söküp atamadı bir türlü. Kaderinin bahtsız dönüm noktası oldu o aşk.
Almanya’ya gitme tutkusunu koydu yerine o sevdanın. Kaçıp
gitmek istedi bana göre, yıllar sonra düşününce… Ve gitti Almanya’ya. Kavuşur
gibi sevdasına… Orada evlendi, üç oğlu oldu. İlk yıllar bizi görmeye geliyordu.
Mutlu görünüyordu her zaman olduğu gibi. Onu hiç umutsuz, neşesiz ve kimsesiz
görmedim zaten.
Sonraları haber alamamaya başladık. Eşinden ayrıldığını
duyduk. Her şeyini kaybettiğini… Hatta aklını yitirdiğini söyleyenler bile
oldu. Etrafındaki herkese umut dağıtan o neşeli, sevgi dolu, şen hali böylece
hayalperest, maceracı diye anılmaya başlandı. Neden? Çünkü
herkesin bir beklentisi vardı. Benim bile… Hala, çocukluğumun küçük elleriyle, pek
zayıf, güçsüz tutunmaya çalıştığım güzel anılarımızın temiz kalması için
yanımda olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Sesini duymaya, beni unutmadığına
inanmaya…
Dedem öldü, dayım gelmedi. Annem öldü, dayım gelmedi. Zaman
su gibi aktı. Dayım kendini unutturmayı başardı. Sır oldu. Saklandı. Ya da
kayboldu. Sanki yoktu.
Bugün, zinciri
kırıldığı için terkedilmiş bir salıncağın gıcırdayan sesini duyana kadar...
Küçük bir çocuğun dokunuşuyla hayat bulma çabasında, yalnız bir salıncak onu
bana getirene kadar… Geçmişin
şimdisinden; neşeli bir salıncak, dayım ve ben… Her şey olması gerektiği gibi…
4 Yorumlar
ah ne güzel yazmışsın. gerçekse bu ya nasıl ya hiç haber alınamadı ha. bir tanıdıktan filan haber alınmadı mı. nerdeymiş almanyada, feyste yok mu. bulunur yaaa değil mii :)
YanıtlaSilAynen gerçek anlattıklarım maalesef.Tanıdıklar çok orada ve haberleri geliyor ama herkes farklı bir şey söylüyor.Aklını yitirdiğini söyleyenler bile var. Saklanmak istediği için belki de bulmak böyle zor.İnşallah döner bize birgün. Yakın bir günde... Hayat çok kısa çünkü. İki gün önce bir yakınımı daha kaybettim :( Sevgiler Deep ...
YanıtlaSilÇok dokundu anlattıkların.Dayın nerede acaba ne yapıyor? Yaşamın ağır yükleri O'nu yormuş demek ki.Belki bir gün çıkar saklandığı yerden kim bilir?Seni görmeye gelir ,anıları yad edersiniz belki de..
YanıtlaSilZaten sevdiklerimizi en çokta en güzel anlarımızda saklı tutmuyor muyuz? Orada bir yerlerde yüzümüzde bir gülümseme ile yaşatıyoruz hafızamızda..
Bu arada Başın sağolsun yakının için.Üzüldüm..
Sevgiler dilerim.Kendine iyi bak
İnsan olmanın en ağır yükü sevdiklerini kaybetmesi sanırım...Çok teşekkürler içten yorumun için...Sen de kendine iyi bak :) Benden de en derin sevgiler...
SilYorumlarınız benim için çok değerli.Teşekkürler...