GENÇLİĞİN CEHALETLE SINAVI


Gençliğin cehaletle sınavı
Gençliğin cehaletle sınavı
Adana Kız Lisesi’nde okudum . Seyhan Nehri’nin yamacında , 1880 li yılların başlarında askeri okul olarak inşa edilmiş, kullanılmış, sonrasında kız lisesine dönüştürülmüş o muhteşem  tarihi yapıda…Çok büyük kapıları ve çok yüksek tavanları vardı sınıfların ve de pencereden baktığımda  gördüğüm Seyhan Nehri’nin, mevsimin nabzına göre kah öfkeli ,deli dolu ;kah sakin, vakur arkadaşlığı. Baharda portakal çiçeği kokusu dolardı sınıflarımıza. Baş döndürücü , büyülü ,ılık ılık, ilk gençlik anıları ve Adana  Kız Lisesi…Bir okul dolusu kız… Ve disiplin… En olmazsa olmazıydı okulumuzun ‘’disiplin’’. Andımızdan sonra sırayla sınıflara girerken, nöbetçi öğretmen formalarımızın kemerlerini, etek boyunu;  saçlarımızın örgüsünü, kâkülünü ve forma içine giydiğimiz kışın kazak , yazın gömlek rengini kontrol ederdi.
Derslerimiz ağırdı. Nedeni müfredat değil, çoğunluğu yaşlı olan öğretmenlerimizin katı eğitim kurallarıydı. O zamanlar bu katı anlayış bir depresyon durumu yaratmış olsa da, ki o yaşlar bu psikolojiye çok yatkın olduğu için nedeni tespit etmek zor, üniversite kapısını aralamaya katkısı inkar edilemez . Kurallar toplum düzeni için gereklidir. Ama bu kurallar bir genç kızın yaşam enerjisini alıp yerini tükenmişlik duygusuyla dolduruyorsa bir sorun vardır. Nitekim , üniversiteyi kazanmış olsam da geriye dönüp baktığımda lise anılarımın çok silik, arkadaşlıklarımın çok köksüz ve paylaşımsız olduğunu gördüm. Hatırladığım, özlediğim çoğunlukla okulumun  tarihle iç içe, Seyhan’la kol kola, portakal çiçeği kokusunda yarı hayal siluetidir.
Eğitim hayatımın bana göre bel kemiği olan liseyi böyle itibar gören bir okulda tamamlamış olmakla birlikte, üniversiteye başladığım dönemlerde yaşadığım sorunların da kaynağı olarak görüyorum. Sosyal aktiviteyi zaman kaybı olarak gören, kızlar arası sohbetlerde yükselen kahkahaları tehdit algılayan, sanatsal faaliyet olarak haftada bir saat resim, spor etkinliği olarak bir saat beden eğitimi dersiyle yetinmek zorunda bırakan, ders çalışmak, sözlüye ,yazılıya hazırlanmak dışında başka seçenek sunmayan bu dönem ve bu anlayış ,sosyal ilişkilerin yoğun yaşandığı üniversite kültüründe, beni savunmasız bıraktı.
Üniversiteyi şehir dışında okumanın sağladığı yetkinlik; lise döneminin bunalımlı, özgüvensiz, potansiyelini küçümseyen, sahip olduğu gücün farkında olmayan kimliğinden kurtardı beni. Şehir dışında kampüs üniversitesi tecrübesi aynı zamanda farklı siyasi, sosyal alt yapıdan gelen onca insanın içsel hatta zaman zaman dışsal çatışmalarına tanıklık etmek suretiyle geniş bir vizyon kazandırdı.

Eleştirdiğim o dönem eğitim sistemimizin şu anki durumunu ise takip bile edemiyorum.  Bu kadar çok değiştirilen , oy-nanan , darmadağın edilen bir sistem içinde maalesef kayıp bir nesil yetişiyor. Cehaletin beslediği aşırı güvenle donanımlı gençlik , temel bilimlerden uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor. Cehaletin en büyük felaket olduğunu bile bilmeyecek kadar cahil yetiştirilmeye çalışılan gençlik , geleceğimiz için en büyük tehditi oluşturuyor. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar